Büyük ne kadar büyüktür? Ya da küçük ne kadar küçük? Bir şey neye göre büyüktür? Küçük aslında da gerçekten küçük müdür? Bize büyük olan şey başkasına nasıl küçük gelebilir? Neden büyük küçük diye sınıflandırma ihtiyacı duymuşuz? Büyüklük veya küçüklük bu kadar önemli mi? Sorular, sorular.. Gece gece kafamı meşgul edenlerden sadece bir kaçı..
Kavramların nasıl ortaya çıktığını hep merak etmişimdir. İlk kim bulmuştur mesela? O ismi ilk ona kim vermiştir? Neden vermiştir? Niçin başka bir şey dememiştir de şu anki adını vermiştir? Yanlış hatırlamıyorsam bununla ilgilenen bir bilim dalı olmalıydı. Adını şu an hatırlamıyorum ama sanırım felsefeciler uğraşıyordur. Kesin felsefecilerdir canım başka kim olabilir? Deli insanlar hepsi.. Her şeyi bilmek isterler ama bilmezler ki her şeyi bilmek iyi mi kötü mü? Ben şahsen her şeyi bilmek istemezdim. Çünkü her şeyi bildikten sonra ne amacı kalıyor ki yaşamın? Yeni şeyler keşfetmek değil midir hayatı çekici kılan? En son ne zaman yeni bir şey keşfettiniz hatırlıyor musunuz? Ben hatırlamıyorum. O yüzden yeni bir şeyi keşfetmenin vermiş olduğu hazı tarif edemem size. Keşke edebilseydim ama edemem. Küçükken bilim adamı olmak bir şeyler icat etmek isterdim, denizci olmadan önce. Şimdi hatırlıyorum da küçükken pek çok şey istemişim. Bir kısmını yapmışım ama bir kısmını gerçekleştirememişim. Gerçekleştirebilir miyim? Orası meçhul. Hayat çok garip nerde ne olacağı hiç belli olmuyor. Şunu yapacağım derken bir bakmışsın bunu yapmışsın, o hala eksik kalmıştır. O yüzden hep derim 'carpe diem' yani 'anı yaşa'. Bazen gelecek için o kadar hayal kuruyoruz ki anı kaçırıyoruz. Belki hayal kurmayı çok sevdiğimiz için yapıyoruz bunu. Bezen kendimizi o kadar kaptırıyoruz ki gerçekleri fark edemiyoruz. Bilerek göz ardı ediyoruz ya da. Düşünüyorum da insanlara 'hayal dünyasında mı yaşamayı tercih edersiniz yoksa gerçek dünyada mı?' diye sorsalar kaçı bu dünya da kalmak isterdi? Ben ister miydim? Sanırım istemezdim..
Bir sırrımı paylaşmak istiyorum. Rüya gören insanları çok kıskanırım. Çok fazla rüya göremediğim için olsa gerek. Senede 10 tane belki görüyorumdur. İyisi mi şunu 20 yapalım biz. Belki daha fazla görüyor ama hatırlamıyorsundur demişti bir gün bir arkadaşım. Öylesi daha kötü değil mi? Hatırlamadıktan sonra ne önemi var ki rüya görmenin? Galiba bu yüzden uykuyu boşa zaman kaybı olarak nitelendiriyorum. Sadece yatıyorum ve kalkıyorum. Hiçbir güzel tarafı yok ki. Sadece yatıyorum ve kalkıyorum.. Rüya görseydim daha farklı değerlendirirdim sanırım. Rüyalarda bir de şu vardır. Başını hiçbir zaman hatırlamayız. Bir an da kendimizi olayın içinde buluruz. Hatta bazen rüya da olduğumuzu anlarız ama çaktırmayız. Devam ettirmek, sonunu görmek isteriz. Peki hiç rüyaların neyden yapıldığını düşündünüz mü? Eminim çoğunuz ilk defa bu soruyla karşılaşıyorsunuzdur. Rüyalar bir şeyden yapılıyr mu? Ham maddesi var mı? Niye rüya görüyoruz? Gerçek olmadığı halde neden rüyaların bitmesini istemiyoruz? Bence bunun sebebi insanların yalanı sevmesi. Her ne kadar kötü diye belirtsekte yalanı, kaçımız kullanmıyoruz ki? Ailemize, arkadaşlarımıza, çevremize ve en önemlisi kendimize.. Kaçımız kendimizi kandırmıyoruz ki? Ben şahsen hep yaparım. Ortada kötü bir şey varsa kendimi kandırırım. Bunu neden yapıyorum? Sanırım üzülmektense mutlu olmayı tercih ettiğimden. Bu beni korkak mı yapar? Bana göre hayır. Şu dünyaya bir kere geliyoruz. Gülmek mutlu olmak varken niye kendimi üzeyim ki?
Yazıyı aştan itibaren okuyunca farkettim ki çok fazla konu atlamışım. Nerden nereye gelmişim. Aman canım bugün de böyle yazmak istiyorum. Sonuçta benim yazım, benim düşüncelerim. Bu arada saat de epey geç olmuş. Canım puding çekti birden. Aklıma geldi puding sevmeyen insan var mıdır acaba hep merak etmişimdir? Kim sevmez ki ya pudingi? Ben bayılırım. Keşke hep yiyebilsem. Bir süre sonra bıkarım gibi geliyor ama o evreye gelene kadar epey bir zaman geçer.
Neyse ya biz ne diyoduk. Bu gece iyice dağıttım konuyu varya. Şöyle bir özet geçmek gerekirse; kavramlar sakat şeyler fazla üzerinde durmamak gerekir. Felsefecileri ise fazla hor görmeyin. Garibanların tek suçu meraklı ve kuşkukolik olmaları. Sonuçta onlar da bizden. Rüyalara gelince ise onlardan pek bahsetmek istemiyorum. Çünkü sinirimi bozuyorlar. Birazdan uyucam ve gene göremeyeceğim.
Neyse şu an çok fazla uyku bastı ve uyumak istiyorum. Herkese bol rüyalı ve pudingli geceler diliyorum..
24 Temmuz 2011 Pazar
23 Temmuz 2011 Cumartesi
The Matrix
Şimdiye kadar izlediğim filmler arasında beni en çok zorlayan ve etkileyen filmdir Matrix. İlk olarak çocukluğumda izlemiştim ve o zaman ilgimi çeken şeyler dövüş ve patlama sahneleriydi. Geçen günlerde filmin ne anlatmak istediğini anlamak için tekrar izlediğimde, böylesine bir filmin yaptıkları için Wachowski kardeşleri ne kadar tebrik etsem azdır. Bundan 12 sene önce böylesine bir filmi düşünmeleri bile büyük başarı ki 'Neo' karekteri için Will Smith'e teklif götürdüklerinde rolü neden kabul etmediğine dair şöyle bir yorum getirmişti: "Dürüstçe itiraf etmem gerekirse, bu filmi yapabileceklerine inanmıyordum, çünkü çok iddialıydı. Tekniği de duyunca ’bu olmaz, film komik olur’ diye düşünmüştüm". Yani anlayacağınız o bile inanmamıştı böyle bir filmin yapılabileceğine ama ....
Filmi izleyen kitlenin büyük bir bölümünün filmi anlayamadığını farkettim ve bunun üzerinde film ile ilgili bir şeyler yazmak istedim. Bunun için biraz araştırma yaptım. Bulduğum şeyleri kendi düşüncelerimle harmanlayıp ortaya koydum ve bunu sizlerle paylaşmak istedim. Bunu yapmaktaki amacımın sadece filmin daha anlaşılabilir kılmak ve mümkün olduğunda kafalardaki soru işaretlerini azaltmak olduğunu söylüyor ve sorulara geçiyorum..
1-) Matrix nedir ve nasıl oluştu?
Bundan seneler seneler önce, insan ırkı ile makineler muazzam bir savaşa giriştiler. İnsanların makineleri yenmeleri imkansız gibiydi taa ki akıllarına bir fikir gelen kadar. O fikir ki iki topluluğunda sonunu getirebilecek bir fikirdi. Makineler güneş enerjisi ile çalıştıklarından insanlar savaşı kazanmak için güneşi bir şekilde engellemeliydiler. Her nasıl yaptılarsa dünyayı bir şekilde bulutlarla kapladılar ve güneş ışınlarının dünyaya ulaşmasını engellediler. Yani bir nevi güneşi yok ettiler. Ancak bu durumun kendi sonlarının da getireceğini hiç düşünmediler. Zira güneşsiz bir dünyada hiç bir canlı var olamaz. Bu olaydan sonra insanlar ortak bir platformda makineler ile bir anlaşma sağlandı. Makineler insanları yok etmeyecek, onları enerji kaynağı olarak kullanacak bunun karşılığında da insanlara sonsuz mutluluğu yaşatacak bir sanal ortam yaratacaklardı. Böylece ilk matrix kurulmuş oldu. İnsanlar pil olmayı kabullendiler ve matrix onlara sanal, huzur dolu, cennetimsi bir ortam oldu. Diğer taraftan bu ortam insani bir takım dürtüleri azalttı. Cennet gibi bir yerde yaşamaktan dolayı insanlar yeterli vücut enerjisi üretmez oldular ki bu durum makinelerin pekte işine gelmedi. Ortak platformda her iki tür için de sürdürülebilirlik gerektiğinden ve mevcut durumun makinelerin sonu demek olduğundan makineler matrix’in üst versiyonunu yaptılar. Bu versiyonda insanların enerjilerini optimum seviyeye çıkaracakları bir ortam bulunuyordu. Yani dünyanın günümüzdeki gibi bir similasyonu. Bu simulasyonda insanlar doğuyor, yaşıyor, ölüyor, çabalıyor... (tıpkı günümüzde oynadığımız bir çok strateji oyununda olduğu gibi) Ancak, bu versiyon enerjiyi artırmakla beraber matrix’i bir kısırdöngüye soktu. Zira makineler hangi denklemi kullanırsa kullansınlar, deneklerin (yani insanların) %1'i matrix’i reddediyordu. İşte tüm konu aslında bu %1 oranında kilitli.
2-) "One" ve ''Zion'' kavramları
2-) "One" ve ''Zion'' kavramları
"One" bir çeşit program ve kullanılabilmesi için bir bünyeye yüklenmesi gerekiyor. Daha önce 5 kere yüklenmiş bu program. Yani eski neo’lara yüklenmiş. Peki programın amacı ne? Amacı gayet basit; matrix’i reddeden insanları (yani %1'leri) 'Zion' denen yerde toplamak. Bu toplam ana sistemi (yani matrix’i) tehdit eder hale geldiğinde Zion'un yok edilmesini sağlamak ve onu yeniden inşa etmek. Peki neden inşa edilmek zorunda? Yeniden inşa etmek zorunda çünkü insanlar arasında %1’lik bir topluluk denklemdeki dengesizlik yüzünden matrix’i hep reddediyor. Matrix reddedenleri zaman içinde Zion denen başka bir yere naklediyor, bir anlamda fişini çekiyor ya da başka bir anlamda diğer bir işletim sistemine (sanal bir ortam değil aksine gerçek) koyuyor, daha sonra Zion’u yok ettiriyor. Sonradan reddedenleri de yine yeniden inşa edilecek olan bu mekana koyuyor. Peki matrix bu reddedenleri nasıl zion'a koyuyor? Açıklaması basit. Morpheus ve benzeri kaptanlı gemili programlarla 'güya' bunları kurtarıyor ve Zion’a atıyor. Ne zaman ki bu reddedenlerin toplamı ana sistemi tehdit edebilir hale geliyor, (filmde anomaliler olarak geçmekte) o zaman zion’un yok edilme vakti gelmiş oluyor. Ama unutulmamalı ki sonra da reddedenler olabileceği için Zion’un yeniden inşa edilmesi gerek. İşte bu böyle bir kısırdöngü aslında. Yani "one"ın amacı savaşı engellemek değil tam aksine savaşın gerçekleşip, bitmesini sağlamak. Zaten 'one' sistem tarafından özellikle yaratılmış bir program sisteme karşı gelmesine imkanı yok. Zion yok edilince 'one' programının görevi de sona ermiş oluyor.
3-) Görevi sona eren programa ne olur ?
Kahinin dediği gibi ya siliniyor ya da sürgün ediliyor. Bu programa kalmış birşey hangisini seçmek isterse o oluyor. Şöyle bir örnekle daha güzel anlatabilirim bunu. Gelişmiş bir program yazdığımızı ve bu programda gelişmiş denklemlerin kullandığımızı ama eşitliğin yalnızca bir ihtimalle sağlanamadığını; fakat biz bunu, programı yazarken fark etmemiş olalım. Bu durumda denklemde eşitlik sağlandığında program duracaktır. Ancak sağlanamaması durumunda belki duracak belki durmayacaktır. Çünkü biz ona bu durumda (yani eşitlik sağlanamaması durumunda) ne yapması gerektiğini söylememişizdir. Bu yüzden program anormal hareketlerde bulunabilir ki bu durum filmde “sürgün” olarak ifade edilmektedir. Tıpkı Fransız (Merovingian) gibi. O da eski bir 'neo' aslında. Yani "one" programının eklendiği bir bünye. Program amacına ulaşınca ölmek yerine kaçmış, kendine bir suç imparatorluğu kurmuş. Bunu nereden anlıyoruz sorusunun cevabı ise karısının Neo'ya söylediği söz. Hatırlarsınız Neo'ya; Merovingian'ın da bir zamanlar -ilk geldiğinde- tıpkı "senin gibiydi" demişti. Bir de ilerleyen dakikalarda: "tekrar insana yakın birisi tarafından öpülmenin ne demek olduğunu hatırlamak istiyorum" , "seni kıskanıyorum Trinity ama böyle bir şey uzun sürmez". Sırf o anları hatırlamak için Neo'nun öpmesini istemişti.
4-) Mimarın odasındaki kapılardan hangisi doğru olandı?
4-) Mimarın odasındaki kapılardan hangisi doğru olandı?
Bunun açıklanması için üç olasılık var.
a.) 'Bütün eski Neolar sağdaki kapıyı seçti.'
Fakat böyle bir olasılık durumunda Zion çoktan yıkılmış olurdu ve onlar da istedikleri 23 kişiyi seçip (matrix’in fişinden çekip) kurtarırlar ve matrix'i yeniden inşa ederlerdi. Dolayısıyla mimar Neo ile konuşurken Zion halihazırda yok edilmiş durumda. Bu noktada "one" (yani neo) görevini tamamlamış olacağından ya ölecek ya da sürgünü seçecek. Matrix, sürgün bir porgramı gördüğünde yok ediyor ancak, sürgüne gitmeyi engelleyemiyor zira bu onun hesap etmediği parametrelerden biri. Ama bu seferki Neo soldaki kapıyı tercih ediyor. Peki neden? Hatırlarsanız mimar konuşmaları sırasında "ilginç, bu öncekilerden daha çabuk" demişti Neo'nun hemen cevap vermesi üzerine. Bunun sebebi ise bence kahin'in Neo'ya yedirdiği şekerlemeydi. Neo'da yüklü olan "one" programı upgrade oldu. Demek ki önceki Neolar o şekeri hiç yememişlerdi. Belki de Neo programın upgrade olması sayesinde ilk defa doğru kapıyı seçti.
b.) 'Bütün eski Neolar soldaki kapıyı seçtiler.'
Böyle yapmış olsalar trinity'i kurtarır ve Zion'un yok olmasına neden olurlardı. 'Peki doğru hamle bu muydu?' Hatırlarsanız mimar "bu Zion'u yok edişimizin 6. seferi olacak ve bu konuda aşırı derecede etkin hale geldik" demişti. Burda şunu çıkarabiliriz; demekki diğer Neo’lar hep Trinity'i seçmişler. İşte burda sorulması gereken soru şu ; Zion'u tekrar kurup reddedenleri burada kim toplayacak? bilindiği gibi Morpheus ve Trinity birer program. Morpeheus’un görevlerinden biri Neo'yu mimara göndermek. Trinity'ninki ise ona aşık olarak Neo'yu kontrol etmek, korumak. Trinity yeni Neo'nun annesi olacak. Bu yüzden filmdeki sevişme sahnesi çok önemliydi ve bu yüzden ismi Trinity (hıristiyanlıkta baba/tanri, oğul/isa ve kutsal ruh üçlemesine verilen ad). Mimar, kadının öleceğini söyledi ve Trinity öldü ama sonra tekrar hayata döndü. Tıpkı ilk filmde kahinin Neo’nun ya da Morpheusun öleceğini söylediği ve Neo’nun ölüp sonra tekrar hayata dönmesi gibi. Yani mimar olacakları biliyordu. Dolayısıyla önceki Neolar da soldaki kapıyı seçmişti. bir de ilk filmde Morpheus Neo'ya Zion'un nasıl kurulduğunu anlatırken; "Birisi vardı, sadece o dışarıda doğmuştu" cümlesini kuruyor. Yani önceki Neo'nun da dışarıda doğduğunu, Trinity gibi bir program ile eski Neo’nun çocuğu olduğunu.
c.) 'Eski Neolar farklı kapıları seçtiler.'
Hangi kapıyı seçerlerse seçsinler gittiklerinde Zion yok olmuştu. Dolayısıyla sağdaki kapıyı seçenler 23 kişiyi matrix'ten kurtarıp tekrar Zion’u kurdular. Solu seçen Neolar ya öldü ya sürgüne gitti. Yeni Zion’u dışarıda doğan çocuk kurdu. Ayrıca soldaki kapının seçilmesi de öyle herkesin ölümüne yol açmıyor. Yani tıbbi anlamda. Sadece matrix kendini reboot ediyor veya reload yapıyor. Dolayısıyla Matrix içinde yaşayanların hayatları sona eriyor ama sanal olarak. Yoksa hala pil durumundalar.
NOT: (neo’nun arkasındaki ekranlar eski Neolara ait değil. onun hesap edilebilen muhtemel yanıtlarının birer simülasyonu. aksi takdirde yüzlerce eski neo olmalıydı halbuki 5 tane var.)
Mimar diğer Neoların tümünün insan soyunun devamı için sağ kapıyı tercih ettiklerini söyledi. Ancak bu sürecin diğerlerinden farkının karşılıklı aşk olduğunu belirtti. İşte burda dikkat edilmesi gerek bişr ey var.Yalnız aşk değil, karşılıklı aşk. Böylece eski Trinity'lerin önceki Matrixlerde de Matrix’e girip neo’nun hayatı pahasına kendisininkini riske ettiğini ancak, eski Neoların neden sol kapıyı seçmedikleri anlaşılabilir. Zira eski Trinityler eski Neolara aşıkken eski Neolar eski Trinitylere aşık değillerdi. İşte önemli nokta bu. Aşık olacağınız kişiyi seçemezsiniz çünkü Matrix insanların hayatlarını sanki kendileri seçim yapıyormuşçasına, sanki onlara bir irade veriyormuşçasına kontrol eder. Tüm seçimler hesaplanır ve ona göre insanlar Matrix içinde yönlendirilir. İnsanlar da sanki kendi seçtikleri hayatı kendi iradeleriyle yaşıyormuş gibi zannederler. Böylece ilk Matrix’in çökme sebebi ortadan kaldırılmış olur. Şimdi denebilir ki Trinity aşık olmaya programlanmış ve Neo da aşık olmamaya programlanmış. Böylece kahinin trinity'nin aşık olacağını önceden bilmesi mantıksız olmaz çünkü bir önceki Matrixte de aşık olmuştu. Tek fark bu sefer Neo da aşık. Kahin Neo’nun aşık olacağını bilmiyordu ki. Bakın kahin ilk filmde aşkla ilgili ne diyor:
Kahin: Beklediğimden daha yakışıklısın. onun (Trinity) seni neden sevdiğine şüphe yok.
Neo: Kim? (burada anlıyoruz ki Neo şu ana kadar Trinity'e karşı bir şey hissetmiyor ve onun kendisine karşı bir şeyler hissettiğinden haberi yok)
Kahin: Çok da zeki değilsin. Morpheus seni neden bana gönderdi biliyor musun?
Neo: Galiba.
Kahin: Peki ne düşünüyorsun? Sen o musun (one'ı kastediyor)?
Neo: Bilmiyorum.
Kahin: Bu ne demek, biliyor musun? Kendini bilmek demektir. Sana küçük bir sır vereyim. "one" olmak aşık olmak gibidir. Kimse sana aşık olmanı söyleyemez sadece bilirsin. Hayalarından kemiklerine kadar.
Neo, Trinity'nin ona aşık olduğundan bile habersiz. Peki Neo'yu kıvama nasıl getirmeli? Nasıl Trinity'e olan duygularını engelleyen programı değiştirmeli? İşte burda devreye kahin giriyor;
Kahin: işte bir çorek al (cookie) söz veriyorum yer yemez kendini yağmur gibi hissedeceksin.
İşte bu bölüm matrix i’in önemli bölümlerinden biridir. Ayrıca Trinity, Neo Matrix’in içinde ölürken ona seslenmiş ve ölemeyeceğini çünkü aşık olduğu kişinin “the one” olacağını söylemişti. sonra da Neo dirilmişti. Tabi dirilmesinin bununla bir ilgisi yok.
5-) Neo makine mi insan mı ?
Neo (Mr. Anderson ) bir insan. Bunu yaralanmasından anlıyoruz. Öte yandan, üzerine “one” programı yüklü. Bu Neo’nun en büyük farklarından biri de kendinden öncekilerden daha fazla “insan” kalmayı başarabilmesi. Bakın mimar ne diyor: “although the process has altered your consciousness, you remain irrevocably human” yani; “her ne kadar bu süreç senin bilincini değiştirse de geri dönülemez bir şekilde insan kaldın”. Aslında kilit noktalardan biri de bu. Neo, insan kalması sayesinde bir çok şeyin üstesinden gelebiliyor. Demek ki önceki Neolar bu kadar insan değillerdi. Zaten bu kadar insan olmasalar, aşık olamazlardı.
6-) Ajan Smith nedir ?
Olasılıklardan biri Ajan Smith aslında bu alemdeki tek insan olması yönünde. Matrix’e göre bir virüs o yani sisteme ait değil. Ajan Smith tek amacı yok etmek olan bir virüs olup Matrix’in düşmanı. Çoğala çoğala Matrix’e aşırı yükleme yaptırmaya çalışıyor. Matrixten gerçekten kurtulmaya çalışan tek kişi o. İlk bölümde Morpheus’u sorgularken "Gerçekten buradan çıkmam lazım. Özgür olmalıyım ve benim anahtarım senin kafanda. Zion yok edildiğinde benim de burada kalmam için bir sebep olmayacak" diyor. Neo'yu öldürmesi halinde Matrix'ten kaçabileceğini düşünüyor. Çünkü Neo ölünce Matrix resetlenecek veya Neo'yu öldürmesiyle elde edeceği güçle Matrix’i kapatacak ya da yok edecek. Hatırlarsanız ilk bölümde Neo’yu öldürmüştü ve bu ona kendi kendini kopyalama kudreti verdi. Diğer bir olasılık ise Ajan Smith’in orada olmasının bir manası olmaması yönünde. Orada olmayı istemiyor. O bir bilgisayar virüsü, çoğalıyor, bulaşıyor ve bozuyor. Aslında aynen insanları tanımladığı gibi hareket ediyor. İlk bölümde insanları "Bir yere gidersiniz, doğal kaynakları tükenene kadar çoğalırsınız, çoğalırsınız ve yaşamak için tek şansınız başka alanlara yayılmaktır. Bu şekilde davranan başka bir tek organizma vardır o da virüs." şeklinde tanımlıyordu. Bu teorideki ironi, Ajan Smith insanlığı, Neo ise makineleri temsil ediyor olması. Neticede Smith sürekli olarak Neo'yu durdurmaya çalışıyor, Neo da kendisine yükelenen "one" programını takip ediyor. Neo, makineleşen bir insanı, Smith ise insanlaşan bir makineyi temsil ediyor. Neo, Smith’in varlık amacı haline geliyor. “the purpose”.
7-) Neo neden ölmedi, neden dirildi ?
Ajan Smith Neo’yu öldüremez çünkü onun programında ölmek gibi bir seçenek bulunmuyor. En azından görevini yerine kadar ölme eylemi bahşedilmemiş ona. Smith ile (-) ve (+) gibi karşıt tarafları temsil etmekteler ve 'the one' programının bir bölümü bir şekilde Smith'e de yazıldığından o da ölemiyor. Kısacası ortada bir mulfunction var. Matrix hem Neo'yu hem de Ajan Smith'i kullanıyor. Halihazırda kullanılmakta olan bir programı silmeye çalışırsanız ne olur? Hata verir. “Program halen kullanıldığından silemezsiniz” benzeri bir ifade ile karşılaşırsınız. Bu nedenle ilk filmde ne Neo ne de Ajan Smith öldüler. Öte yandan ikisinin bu girişimi, ikinci filmde Smith’in kararsız hareket etmesine neden oldu.
8-) Anomali nedir ?
Mimar Neo'ya der ki; "your life is the sum of a remainder of an unbalanced equation inherent to the programming of the matrix." yani senin hayatın matrix programından miras kalan dengesiz bir denklemin artıklarının toplamı diyor. Ne demek bu? Bunu çok güzel bir örnekle açıklayabiliriz;
1'i 3'e böldüğümüzde 0.33333.. diye uzar gider. Bir bilgisayar bu 3333 diye sonsuza giden rakamları bir noktada keser ve 1/3=0.333333 gibi bir sayı verir. Şimdi bu sayıyı 3 ile çarpalım tekrar eski haline gelecek mi? 0.99999 ediyor. 0.00001 nereye gitti? İşte Neo budur. Elemine edilemeyen bir artık yani anomali.
'' Jason payne açıklamalarında Matrixin 101 ve 303 sayılarına takılmış durumda olduğunu ifade eder. Neo'nun başlangıçtaki odası, merovingian'ın bulunduğu kat, 101 numaralı otobanda kovalamaca, trinity'nin elektrik santralini hack ettiği yerde girdiği parola. Binary sistemde 101'in 6'ya yani 6. versiyona eşit olduğunu belirtir. (000 = 1, 001 = 2, 010 = 3, 011 = 4, 100 = 5, 101 ise 6'dır. yani 6. versiyon.) bununla birlikte burada bir hata bulunmaktadır. Çünkü binary sistemdeki 101'i desimal sisteme çevirirken aşağıdaki formülü kullanırız:(1 x 2 ² )+ (0 x 2 ¹) + (1 x 2 º )= (1 x 4) +( 0 x 2) + (1 x 1) = 4 + 0 + 1 = 5 bulunur.dolayısıyla, 101, 6. versiyon demek değildir. 101, 5. versiyon demektir.
Bu durumda 3 olasılık ile karşılaşmaktayız.
I. Binary sistemde 101'in matrix versiyonlarıyla bir ilgisi yok.
II. Bu matrix 5. versiyon, bu bağlamda mimar yalan söylüyor.
III. Wachowski kardeşler burada bir mantık hatası yapmışlar.
Ben birinci olasılık üzerinde duruyorum ancak, halen bu rakamın aklıma yatan bir anlamını bulabilmiş değilim. Öte yandan biraz araştırdığınızda; george orwell'ın 1984 adlı kitabında 101 numaralı odada yaşayan insanlara yapılan işkencelerden ve bu insanlara 2+2=5 olarak belletildiğinden ve bu hususun neo'nun odasıyla temsil edildiği şeklindeki yorumlardan tutun da, 101'in hz. İsa'nın 5 yarasını temsil ettiğini, 303'ün 3x101 şeklinde yorumlanması gerektiğini belirten ifadeler dahi bulunulabilir. Bununla birlikte bana en yakın gelen açıklama şu: bilindiği gibi programların versiyonları 1,0 şeklindedir. Bu durumda matrix 1.0 ilk matrix programı oluyor. Matrix 1.1 ikinci, matrix 1.2 üçüncü, matrix 1.3 dördüncü, matrix 1.4 beşinci, ve matrix 1.5 altıncı oluyor. 6. versiyonun öncekilerden farkı;
I. Ajan Smith. (sisteme bir virüs bulaşmış durumda)
II. Neo eskilerinden daha güçlü. Neo, Fransız’ın adamlarıyla savaşacağı sırada Morpheus'a “siz anahtarcıyı kaçırın ben bunları hallederim” demiş, Merovingian da "halletmek?? senden öncekiler hiç olmazsa daha saygılıydılar" demişti. Demek ki anahtarcı Merovingian tarafından sürekli kaçırılıyor. Daha sonra Neo'yu kurşun yağmuruna tutup da neo bunları engelleyince; "tamam biraz yeteneklisin" demişti. Demek ki önceki Neolar bu kadar yetenekli değildi ki Merovingian bu Neo'yu da kurşunla durdurabileceğini ümit etti.
III. Mimar Neo'nun cevabı üzerine "ilginç bu öncekilerden daha çabuktu" demişti. Demek ki önceki Neolar şimdiki Neo kadar gelişmiş değildi, olayları bu kadar çabuk yorumlayamıyorlardı.
IV. Neo, öncekilerden daha insan. Mimar, Neo için “geri dönülemez bir şekilde insan kaldın” demişti. ''
9-) Kahin kime yardım ediyor ?
Kahin Neo'yu upgrade ediyor ve matrix’ten sürekli kaçıyor. Zira kahin de bir program. İlk versiyondan kalan ve Zion'dan sorumlu bir program. Ancak dikkat edelim zion’un yok edilmesinden değil. Düzenlenmesi, gelişmesi vs. olabilir. Kahinin programı çıktığında Zion’un yok edilmesi gibi bir şey gündemde değildi ve ilk zion’un yok edilmesi kahin prgramında bazı hatalara neden oldu ve makineler yerine insanlar yararına hareket etmeye başladı. Öte yandan, bence kahin, işin başından beri var. Sadece durumu farklı bir şekilde düzenlemeye çalışıyor. Aslında kahin bunu “ben gelecekle ilgileniyorum” cümlesiyle açıklıyor. Yani Matrix’in geleceği ile ilgileniyor. Onun amacı aslında Matrix’in sürekliliğini sağlamak. Mimar ile farklı yönleri savunuyorlar o kadar. Mimar Matrix’i denklemsel olarak ele alıyor, kahin ise başka bir yönden ele alıyor. (hesap edilmeyen duygusal insani parametreleri dikkate alıyor ve matrix’in sürekliliğinin bu parametreler dikkate alınarak sağlanabileceğini düşünüyor.) Aslında ikisi de matrix’in devamı için uğraşıyorlar. Biri bilimsel diğeri duygusal anlamda. Yani en kısa anlatımıyla mimar, işi dengeyle çözme taraftarı, kahin ise dengesizlikle. Dolayısıyla kahin’in kimseden kaçtığı yok. Yani, ilk filmde ve ikinci filmde Smith gelene kadar kimseden kaçmamaktadır. Kaçtığı kişileri ikinci filmde Agent Smith ve Merovingian’dır. Bu iki program da sistem dışındadır. Yani sürgünlerdir. Dolayısıyla kahin de aslında sistem için yani Matrix’in sürekliliği için çalışmaktadır. Mimarla aradaki fark, kahin’in yönteminin insanlara daha olumlu gelmesidir. Unutmamak gerekir ki, ilk kehaneti ortaya atan, yani seçilmiş birinin gelip herkesi kurtaracağını, savaşı durduracağını belirten de odur. Kahinin koruyucusu Seraph'ın anlamı ise bir nevi melek. Hristiyan inancında koruyucu güçlü bir melek olarak belirtiliyor. Matrix’in ilk versiyonundan kalma. Yani cennetten gelen bir program. Her şeyin mükemmel olduğu bir ortamda, mükemmel bir bodyguard.
10-) Mimar kimdir ?
10-) Mimar kimdir ?
Mimar ise yine başka bir program. Düzenleyici, koruyucu ana işletim sistemi gibi bir şey. Amacı Matrix’i geliştirip denklemdeki bozukluğu yani %1'lik olasılığı yok etmek. Bunu matematiksel olarak yapamadığı için yani Matrix’i daha iyi kılarak gerçekleştiremediği için Zion çözümünü yaratıyor. Denklemdeki dengesizlik nedeniyle hep bir anomali (neo) oluşuyor ve bu anomaliden faydalanmayı keşfediyor. Ona bir program yüklüyor (one programını). Matrix’in babası falan değil. Zaten Neo’ya mimikleriyle bunu ifade ediyor. Ayrıca konuşmada Matrix’in babası olmadığını veya kahinin de Matrix’in anası olmadığını “eğer Matrix’in babası olsaydım o da anası olurdu” cümlesiyle ifade ediyor. Aslında Matrix’in bir nevi annesi Persephone’dur. Öpücüğüyle insan karakterlerini, arzularını, isteklerini, duygularını toplayan ve iradenin ne kadar önemli olduğunu tespit edip, şu anki Matrix versiyonlarının ilk örneğinin yapılandırılmasında faydalı olan en önemli programdır.
11-) Neo'yu Matrix kullanıyorsa neden ajanlar onları öldürmek istiyor?
Ajanların bir çok görevi bu görevlerden biri de Matrix’i korumak. Sonuçta Zion’a gönderilen her kişi Matrix’e zarar veriyor. Bunların yanı sıra, ajanlar Neo'yu durdurmaya çalışmasa Neo da bir şeylerden şüphelenip, sistem tarafından yönlendirildiğini anlayıp görevini yerine getirmeyebilir.
12-) Matrix neden reddedenleri öldürmeyip Zion’a gönderiyor ve sonra yok ediyor?
Bunlar ortalama 500 senede oluyor. yani arada zaman var. Bir anda çıkmıyor hepsi. Hani anti virüs programını çalıştırdığımızda bilgisayar 10-15 dk bilgisayardaki tüm dosyaları tarar, virüsleri bulur bunları bir dosyada saklar ve tarama bittiğinde sorar ya delete edeyim mi? diye. İşte işleyiş şekli aynen böyle.
Filmin tamamında değişik ironiler var. Kahramanlar sürekli olarak gece gündüz gözlük takıyorlar. Bu gözlüklerin temsil ettiği bir şey olmalı. Belki de üzerlerine yüklenen programın ta kendisi olabilir. Zion da kimse gözlük takmıyor ama Matrixte takıyorlar. Bir de kahramanlar (neo vb.) yuvarlak hatlı gözlükler giyerken ajanlar vs. köşeli gözlükler takıyorlar. Büyük ihtimalle bunun da bir nedeni var ancak tespit edemedim.
Merovingian’ın adamları;
Merovingian ne kadar tuhaf program varsa onları yanında topluyor. Sadece hayaletler veya tavanda yürüyebilen insanlar değil aynı zamanda kurtadamlar var yanında. Bunlardan birini anahtarcıyı teslim ederken Persephone öldürüyor “gümüş bir kurşunla”.
Filmde yer alan bazı isimlerin anlamları;
Matrix: Latince rahim demektir.
Morpheus: Düşler tanrısı (filmde “i had a dream” diye bağırıp durur, insanlara bir rüyayı satar, onları bir rüyaya inandırır)
Trinity: Hristiyanlıkta baba/tanri, oğul/isa ve kutsal ruh üçlemesine verilen ad
Agent Smith: Bu konuda bir çok spekülasyon mevcut. Benim en beğendiğim yorum, Adam Smith’e yapılan gönderme. Arada muhteşem bir isim benzerliği var. Agent Smith - Adam Smith. Adam Smith iktisat teorisinin babası olarak görülür ve serbest piyasa ekonomisinin ilk temsilcisidir. Smith’e göre, bireylerin kendi çıkarlarını korumaları sayesinde, toplumun çıkarı korunur. Yani her birey kendi çıkarlarını korursa, toplamda bütün toplumunki korunacaktır. Bence filmde bu mükemmel bir şekilde eleştiriliyor. Hepsi kendi çıkarını düşünen bir smith’ler topluluğu sistemi (kapitalizmi?) çökertiyor.kahin : (oracle) dünyanın en büyük veritabanı ve yazılım şirketlerinden biridir. İnsanlara yardım ediyormuşçasına aslında sisteme yardımcı olması ve dengeden ziyade karmaşayı destekleyerek soruna çözüm bulması bence yine filmin anılan şirkete yaptığı eleştirilerden biridir.
Cypher: Lucifer – şeytan, bilgisayar terminolojisinde sıfır.
Zion: Huzurun yeri, sığınak
Bane: Yıkım,afet, ziyan zarar, günah
Zaten film yapılmadan önce herkes Wachowski kardeşlerden böylesine bir tema bekliyordu. Yani dini de işin içine katacaklarını. Bir de bu Larry'nin ameliyatla cinsiyetini değiştirmesi basında çok yankı uyandırmıştı ama ben hiç şaşırmadım. Zira serinin 2. filminde galaya kadın kılığında katılması bunun habercisi niteliğindeydi.
Neyse efendim uzun lafın kısası Matrix budur. (bana göre.) Filmi anlamanızda ufacık bir yardımım olduysa ne mutlu bana. Eğer hala kafanıza takılan bir şey varsa çekinmeden sorabilirsiniz, elimden geldiğince yardım etmeye çalışırım. Umarım Wachowski kardeşler de benim gibi düşünmüşlerdir..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)